27 Ocak 2012 Cuma

Pİİİ YOKKK..

Bu aralar yeni gündemimiz kalem pil..

Bizim küçük Tosuruğumuz dedesinin kendisine almış olduğu uzaktan kumandalı araba ile birlikte kalem pillere karşı bir aşk yaşamaya başladı. Araba kumandalı olduğu için henüz küçük adama hitap etmiyor, arabadan kocaman bir kordon sallanıyor, istediği gibi ordan oraya atamıyor, üstüne binemiyor ama arabayı çalıştıran kalem piller süper.. Kalem piller arabayı çalıştırdığı için süper değil ama... Onları elinde tutup wovvv wovvun içine atıp döndürebildiği, su bidonlarının içine atabildiği yada elinde tutup oyun oynayabildiği için.. Hal böyle olunca bu aralar kalem pil repliklerimiz çoğaldı.. İşte birkaç tanesi;

- Aya nehil mu yanıyo (minaresinin ışıkları yeşil yanan caminin ışıkları yanıyor)
- Aya kaaa ugak mu yanıyo (minareleri bir hayli uzaktaki caminin ışıkları yanıyor)
- Aya bebek mu yanıyo (artık bunu tercümeye gerek yok)
- Aya bigim mu yanmıyor (Evimize en yakın caminin minaresi yanmıyormuş)
- Annecim niye yanmıyor bigim mu muz?
- Aya bogukkk (bozuk)  piiii yokk, piiii yokkk.. Ve koşarak ortadan kaybolan Tosuruk elinde iki kalem pil ile gelip babasına uzatır ve "Baba bigim mu tami, piiii yokkkkkkk, piiii al tami"


Pil ile ilgili bir diğer repliğimiz ise; İşten gelen dede Tosuruk ile oynamak ister, ama bizimkinin gönlü yok,

- Arel yat çabuk yere, pipikonu yiyeceğim..
- Dedi pipiko yok, pipiko bogukkk
- Niye bozuldu Arel?
- Dedi piii yok, piii bitti.. Bogukkk.
- Ama ben sana bebik araba almıştım.Ve koşarak ortadan kaybolan Tosuruk elinde iki kalem pil ile gelip yere oturur, iki kalem pili pantolonunun üstüne yerleştirip "Dediiii piiii varrrrr, pipikooo tamiiiiii, pipikoo hammm" der

Ve her sabah yaşadığımız bir pil repliği daha. Anne evden kaçmak için dayının laptopundan Arel'e Pepee'yi açmaya çalışır. Ama laptopun pili bitmiştir.

- Arelcim pil bitmiş biraz bekler misin? Pilini fişe takıyım..
- Ayaaaa fişş yoggggg diye koşan Tosuruk yine zulasından iki kalem pil bulur ve laptopun kapağına monte etmeye çalışarak.
- Ayaaa piiii varrrr, tamiiii, Pepeeee naraları atar:)

İşte bizim piiii hallerimiz.

Bu arada bu sabah çok hoşuma giden birşeyi de eklemeden edemeyeceğim. Sabah aminden önce kalkarak mular kapanmadan ışıklarına bakmak isteyen Arel yağan kar yüzünden mularını göremeyince;

- Nila bakkk kaa vaaaa (Pepenin Şilasının Arel'ce adı) Nila bak bigim mu yanmıyo..
- Ayaaa kaaa vaaaaa, beeee beyazzzzz.. (Anne kar var, bembeyaz) Taaa ugakkk mu haya maya gögükkk biye bir laf ettiki dumur oldum..
- Annecim sen hayal meyali nereden biliyorsun ? deyince de
- Ayaa Yaya diyerek Yaya'sından (ki bu yüce insan anneannemiz) öğrendiği bilgisini gururla benimle paylaştı.. :)))

26 Ocak 2012 Perşembe

İmdat!!!!!!!!!

Hani bazen insanın içinden İMDATTTTTT diye bağırası gelir ya işte öyle bir sabahtayım bu sabah... İmdattttt....İmdattttttttttttt....İmdatttttttttttttttttttttttttttttttttt..

Efendim imdatlık duruma düşeceğimiz daha dün akşamdan belli idi.. Küçük Tosuruk eve geldiğimde bana hiç yüz vermedi.. Gözünü Pepee'ye dikti suratıma bile bakmadı.. Tüm ilgisini çekme çalışmalarım kendisi tarafından itina ile bertaraf edildi. Hadi sabah bırakıyorum diye bana kızdı herhalde diye düşünürken bu sefer tutturdu mama yok diye.. Aramızdaki dialog şöyle gelişti..

- Annecim hadi domik (ki kendisi domates olur) ve pilav yiyelim.
- Aya (anne demek) domik yok..
- Aya piga (tabi ki pilav) mama yok..
- Aya mamaaa yokkkkkkkkkk..
- Aya memi mamaaaaaaaaaaaa (efendim bunun açılımı ağzına memeyi alıp, benim göğsümü mıncıklayıp sonra süt çıkınca agıyo agıyo diye bağırarak süt emicek demek.)

Neyse ulvi insan Annem; "Kızım zorlama, üstüne düşme, bırak yemesin sonra yer dedi" (Yaptığı ile söylediği aynı olmayan ulvi insan bu arada bir yandan yumurtalı ekmek, bir yandan da patates kızartarak sevgili Tosuruğa alternatifler yarattı ki, hürmetle ellerinden öpülür) Efendim bizde anne sözü dinledik yedirmeye çalışmadık, anneannenin yaptığı yumurtalı dilimi ve kızarmış patatesleri alıp eve indik.. Aman pepe bize bakıyor, aman pepe gurur duyuyor, haydi sebze kurutucusuna (arelce adı wovvv wovvv) arabaları atalım da döndürelim gibi türlü aksiyonlarla yedirme çabalarımız ekteki resimde görüldüğü üzere soytarılığa kadar vardı.. Ama çok şükür iki dilim yumurtalı ekmek yedirdik.. :)) (Ama ne pahasına)

Macera; üstümü değiştirmem, uyumayacağım, haydi mulara (dini bütün oğlum minarelere bakmadan uyumaz) bakalım gibi uykudan kaçış çabalarının annenin azmi ile bertaraf edilmesinden sonra uyku ile sonlanmıştı ki sevgili oğlum bu sabahki blog başlığını yarattı..

Sabah saat 05:25 civarı tam banyoya girmek üzereydim ki; Tosuruğun "Ayaaaa yugaaaaaaa, yugaaaaaaaaaaaaaaa, yugaaaaaaaaaaaaa" çığlıkları ile yatak odasına koştum. (Yugaaaaaa anneannemiz iki kat üstümüzde oturduğundan yukarı çıkıcam demek) Önce anneannenin uyuduğunu, sonra dedenin gezmeye götürdüğünü söylememize rağmen nafile... Nihayet 05:40 civarı başka Fatma olarak (Evimizdeki yardımcımızın adı Fatma ve başörtülü, Arel'e göre Fatma haricinde baş örtü takan herkez "Başka Fatma". Üşümesin diye kendisini battaniyeye sardığımızdan ve başını da kapattığımızdan kendisi de "Başka Fatma") anneannenin kapısına dayandık.. Tabi insancıklar ne olduğunu anlayamadan bize bakıyorlar... Arel ağlıyor, ben Arel'e bağırıyorum, sonra o bana bağırıyor, ben ağlıyorum.. Tam koltuğa oturduk küçük beyden beklenen cümle "Aya başka Fatma, aya aşağa".. Güler misin ağlar mısın bilemedim..

Eve indik, biraz pepe seyrettik, bu arada anne yalandan bir duş aldı, Arel sebze kurutusucunda boya kalemlerini döndürdü,  anne hazırlandı, başka Fatma olup tekrar anneanneye çıktık. Evden çıkmak için binbir türlü yalan dolan, hiçbirine ikna olmayıp en sonunda Ayi Gogi'mizi üstümüze giyip yollara döküldük ki anne çaktırmadan işe gidebilsin..



Offf size anlatırken bile yoruldummm.. İşte bir iş gününe böyle başladımm.. Ben imdat demeyeyim de kimler desin :)

İMDATTTTTTTTTTTTTTTTTTTTTTTTTTT........




25 Ocak 2012 Çarşamba

Çala Kalem:)

Selam,

Aslında nasıl ve ne söyleyeceğimi planlamadan tamamen yazının başlığı gibi çalakalem bir yazı olsun istiyorum. Sizlere neden blog tuttuğumu, aman oğlum olması ile nasıl saadete erdiğimi, bir anda kafamda kocaman bir ampul yanıp nasıl herşeyi yazmalıyım diye düşündümü falan söyleyeceğimi zannediyorsanız şimdi yukarıdaki x işaretine basın ve kapatın. Çünkü bunların hiçbiri olmadı. O koca ampul hiç kafamda yanmadı. Haaa aman ben bir yoda anne olayım, bilgeliğimle sizi aydınlatayım diye düşündüğümü zannediyorsanız hepten yanıldınız. Ne size güzel kitap önerileri, ne anaokulu tavsiyeleri, ne sağlıklı yiyecekler ne tv'nin zararları bunların hiçbirinden bahsetmeyeceğim. Hem zaten bunları yazan bir sürü güzel blog var. (Hatta bazılarının yakın takipçisiyim) Eee o zaman niye blog tutuyorsun dediğinizi duydum, duydum.. :)

Ben sizlere günlük Arel (Ki namı diğer Tosuruk) maceralarımızı anlatacağım. Bazen anneme kızıp size derdimi anlatacağım (Ama laf aramızda kalıcak annem yazdıklarımı duymayacak tamam mı? Yoksa iyi bir bakıcı bulmak şart olur), bazen kocamı nasıl boğmak istediğim, bazen Arel Paşa'nın bize yaşattıklarını. Bazen hükümete kızıp söyleneceğim, bazen kendime.. Yani anlayacağınız ağzımla kuş tutmayacağım..

Haaa zannetmeyin ki içimde bir öküz besliyorum. Benimde Arel'e hamile iken içimde yeşeren duygular ile bir yazasım vardı sormayın. Her doktor kontrolünden sonra gelip onun hakkında yazıyordum. Ha tabi bu evde yan gelip yattığım son aya kadar devam etti.. Sonra işte uzun zamandan sonra yine yazacak birşeylerim var ve bunları size de anlatmak istiyorum. Yani küçük bir masal anlatacağım size, küçük arpa şehriyesinden bebek Pepeliğe uzanan bir masal...

Hadi bakalım arkası yarın :)

Banu